Karanlık biter, karanlığın sonunda bu uzun süreçte kendine ne kattığını sorgularsın. Sorgularsın, başka ne yapabilirdim diye. Biraz daha zaman istersin, uzasın diye. Acaba? sorusu gelir zihnine ve kendini yargılarsın. Aydınlığa çıkmayı hak ediyor muyum diye. Karanlıkta yürümeyi öğrenebilirdim ve bir daha geri döneceği için korkmazdım dersin. Şimdi aydınlık sürecin keyfini mi çıkaracaksın? Yoksa karanlık tekrar döner diye korkarak mı yaşayacaksın?
İç hesaplaşmaların, gitme deyişlerin, geçmişin ve bir adım ötesinin cesareti. Başarabilir misin? Bütün yaralarını kapatmayı, aynaya tüm çıplaklığınla bakmayı, her şeyi geride bırakmayı, gitmeyi ve tekrar yola çıkmayı. Gücün var mı hala tekrar denemek için, yoksa karanlığa çok mu alıştın? Aydınlığa varacaksın varmasına da, sen karanlığa bağımlısın. Her şey daha görünür olduğunda, saklanacak yerin kalmadığında, her şey iyiye gitmeye başladığında, durmak için bahanen kalmadığında, maskeler çıktığında, yine çağıracak mısın O’nu? Seni herkesten gizleyen o karanlığı. Saklanacak mısın?
Yolumu göremiyorum! İnsanları tanıyamıyorum! Ben kimim bilmiyorum!
Hiç tanıyamadılar. Anlasınlar istedin, o kadar çok kendini ifade etmeye, haklı çıkmaya adadın ki kendini, şu an yaşadığın zihin yorgunluğunun ve önündeki boşluğun sebebini ararken buldun kendini. Kağıttan kaleler yapıyorsun ve bu sefer acaba kim gelip yıkacak diye bekliyorsun. İçten içe gelip yıksınlar istiyorsun. Suçlayacak birilerine ihtiyacın var. Haklı çıkmalısın. Bu gece, haklı olduğunu hissetmeden uyumak istemiyorsun.
Bu sefer beklemeyeceksin, bu sefer zihnine yenilmeyeceksin. Haklı çıkma dürtüsü ile gelip hayallerini yıksınlar diye onlara izin vermeyeceksin. Çünkü insan aklının alamayacağı bir döneme gidiyoruz ve bunların hiçbirinin artık bir önemi yok. Haklı olmaya ihtiyaç duymayacağın bir döneme gidiyoruz. Bir daha korkularının seni durduramayacağı bir döneme gidiyoruz. Düşünsene, artık durmaya ihtiyaç duymayacağını, geçip seni üzsünler diye. Yarışmadığını düşün. Her zaman beklediğin huzurun, tek bir farkındalık ile içine dolduğunu düşün. Tek bir cümle ile ısındığını tekrar hayata. İnanasın gelmiyor.. Hadi oradan diyorsun. Mahvolacağımız bir dönem geliyor deseydim daha çabuk inanırdın, çünkü bazen bütün dünyayı yanarken izlemek isteyen yanına yeniliyorsun..
Tanıdık bir duygu ararken boşluğun içinde..
Bir mantar bulutunun üstünde buldun kendini, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını düşünüyordun. Tanıdığın hiçbir his yoktu artık, yeniden inşa etmeliydin. Bu önce yalnızlık duygusu getirdi, sonra gelecek kaygısı, başarabilecek miydin? Ancak unutma ki, hiçbir şey kaybetmedin. Sana ait olmayanlar gitti sadece ve gitmeye devam ediyorlar. Yeniden inşa ederken artık daha güçlü, daha ne yapacağını bilen, daha ne istediğini bilen birisin. Sana ait olmayan duygularla zar zor inşa ettiğin hayatı, artık çok daha kolaylıkla başarabileceksin. Çok daha iyisi olacak, çünkü tamamen sana ait olacak.
Bekleyenin yok. Beklediğin yok. Umutların ve hayallerin var artık. Hani yıkıldı dediğin, sana uzak gelen, başaramayacağını düşündüğün o hayallerin var ya, artık hiç olmadığı kadar yakın olacaklar sana. Sadece elini uzatman gerekiyor. Hiçbir yargın olmadan, beklentin olmadan bir el uzatman gerekiyor. Şu an sana hala karanlık geliyor süreç, ancak uzun süreli bir karanlıktan aydınlığa çıktığında gözünü alan ve gözünün anlamlandıramadığı o süreçtesin sadece.
Bir bağ koptu fark etmedin. Hayat amacı dediğin, bu bağ. Hayatla, insanlarla ve hayallerinle arandaki bağ, kendini yeniliyor şu an, başka bir hayale, belki başka bir yola doğru. Kopamadığın o bağlar, çoktan kopup gitti. Sen artık olmayan bir bağı tamir etmeye çalışıyorsun. Yorgunluğun ondan. O bağın koptuğunu kabullenip, yeni oluşan bağı beslemelisin. Çünkü artık yeni bir bağ oluşuyor, hayat amacını bulduracak olan. ‘Bu’ zamana gelmelisin.
Seni bağlayan bir şey geçmişte, bilirsin ki sen her kaçmak istediğin zaman geçmişinden bir zaman hayal edersin. Yine bilirsin ki bu, geleceğe atacağın her adımda seni engelliyor. Bir kişi, bir dönem, bir özlem, seni bu zamandan uzaklaştırıyor. Pişmanlıkların hala bir adım atmadan seni düşündürüyor. Yine aynı şeyler gelir mi başıma? Ya yalnız kalırsam? Ya bir daha aynı hatayı yaparsam? Tekrar bu halime dönmek zaman alır ve benim yeterince gücüm yok. Bunların hepsi varacağın kişiden seni uzaklaştırıyor. Cesaretini kırıyor ve şu an en çok ihtiyacın olan şey,
İzin veremedin. Her şeyin akıp gitmesine, senden gitmelerine, zamanın olağan akışında ilerlemesine izin veremedin. Her şey istediğin ve hayal ettiğin gibi olmalıydı, umut ettiğin noktada buluşmalıydın kendinle ve geleceğinle, şu an daha iyi bir noktada olmalıydın, kendini yargıladın. Başarısız kıldın. Önce kendin koydun hedefi, sonra o hedefe kadar kendini zorladın, ancak geldiğin noktadan mutlu değilsin, hani keyfin yok. Çünkü keyfini, mutluluğunu hiç hedefe koymamıştın. Başarı odaklıydın, hedef odaklıydın, başkalarını geçme odaklıydın. Onlardan neyim eksik odaklıydın. Odağında hiç kendin yoktu. Başardın, başarmasına da kendini unuttun. Görmüyor musun?
Oturdun bir kafede, insanları izledin. Eve geçtin, kendini dinledin. Uzaklaştın herkesten, kimseyi dinlemedin. Kafam dağılsın biraz diye erteledin her şeyi, sonra sıkıldın insanlarla olmak istedin. Olmadı. Aradığın keyif ve mutluluk artık yoktu. Deniz havası bile açmadı seni, ki bu artık son noktaydı senin için. Büyüdüğünü hissediyorsun, ki daha gençliğini tam olarak yaşayamamışken, zaman geçiyor ve sen gününü öldürüyorsun. İşe yaramaz hissediyorsun, çünkü öyle söylüyorlar.
Atlatamayacağını düşündüğün her an geride kalıyor. Çünkü uyanıyorsun. En zor anları, en yalnız hissettiğin zamanları atlattın. Geride kalıyor, ancak geride kalması için senin iznin gerekiyor. Buna şimdi izin verir misin? Mağdur göründüğünde, üzüldüğünde, sorunların olduğunda ilgi gördüğünü düşündüğün her şeyi geride bırakır mısın? Bu süreç sana her an mutluluk vaat etmiyor, ancak bu mutsuz anları artık daha çabuk atlatmana yardımcı olmaya geliyor. Mücadele edebilmen için içsel bir güç geliyor. Kendine kapandığın o yeri, ertelemeleri, ağlamalarını, sızlanmalarını sona erdirmeye geliyor. Belki de tükenen umutlarına, umut katmaya geliyor. Yeni bir yol var, nefret ettiğin ve yürümekten yorulduğun yolu değiştirme şansı tanıyor. Bu dolunay çok güçlü geliyor.
Sorunlarına baktıracak, kaç tanesi sana ait? Kaç tanesi sadece seni ilgilendiren sorun? Hedeflerine baktıracak, gerçekten ne istiyorsun? Nereye varman gerekiyor? Neden böyle koşuyorsun? Neden duruyorsun?
Gerçekten neden duruyorsun? Kimi geçmekten korkuyorsun? Kim yargılar seni geçersen? Hedefe kimden önce varmak istemiyorsun? Kimi bekliyorsun?
Her şey bir gece verdiğin karar ile başlar. Senin için de böyle bir gece, bahanelere sığınmadan, sırtındaki yükleri bakmadan, güçlü bir şekilde yeni bir adım gecesi. Nedir bu adım? Önce tutunduğun duyguları, acıları, kötü günleri geride bırakmak. Nasıl? Bastırdığın yanışı sağlayarak. Neden acılara tutunduğunu düşündün mü hiç? Neden acı dolu günleri hep taşıdığını ve unutmadığını. Çünkü yanmana izin vermediler. Alev alevdi için, yandığını görsünler istemedin. Güçlü görünmeliydin. Artık değilsin. Yanman gerekiyordu, üstüne su döktüler. Bir kere yansan, kendine varacaktın, izin vermediler. Aman sakin ol, aman huzurun kaçmasın, aman değmez. Zamanla alışırsın dediler. ‘Ağlama. Haykırma. Sus.’ diye bastırdılar. Bir kere yansan, kimseye ihtiyacın kalmayacaktı. Biliyorlardı. Kendine gelmen için bazılarından gitmen gerektiği bir yerdesin.
Eğer bu dönem yakabilirsen geçmişi, tutunduklarını, eğer yakabilirsen seni tutanları, yakabilirsen yaşadığın ‘o anı’ büyük bir adım atacaksın. Bu adım yola çıkaracak ve yürüyüş olacak, o yürüyüş bir koşuya dönüşecek ve kendini tanıyamayacaksın. ‘Ben yapamam’ dediğin her şeyi yapabilecek güce sahip olduğunu fark edeceksin.
Sağım, solum, önüm, arkam.. Gözlerini aç.
Buraya kadar gelmek kolay olmadı ve bu kadar verilen emek boşuna olmamalı. Ciddi uzun ve emek dolu bir yol yürüdün ve buraya kadar ulaştın. Ancak artık ortaya çıkma zamanı, saklandığın yerden çıkıp, ne isen onu gösterme zamanı. Çünkü saklandın ve bu bir oyun gibiydi. Kendi gerçeğini görmemek için saklandın, kendi yoluna girmemek için saklandın, sevdiklerin hayal kırıklığına uğramasın diye saklandın. Kimseyi üzmemek için, kimseye yük olmamak için, kimseyi geçmemek için saklandın bazen. Yargılamasın kimse diye sakladın. Bazen kimseyle uğraşacak gücün olmadığı için saklandın. Kendini görmemek için, geleceğinden saklandın. Ne kadar saklanırsan, o kadar az sorunla uğraşacağını düşündün, ne kadar geride kalırsan kimse seni geçmeye çalışmaz diye düşündün. Bugüne kadar geldin.
Ve oyun bitti. Şu an tüm gerçeğinle karşı karşıyasın. Şimdi ne yapacaksın? Onu yok mu sayacaksın. Kendini? Görmezlikten mi geleceksin? İsteklerini, arzularını, hedeflerini, hayallerini tekrar ve tekrar görmezden mi geleceksin?
Herkesi sen kurtaramazsın. Herkesi iyi edemezsin. Herkesi mutlu edemezsin.
Hayatın boyunca birilerini iyi etmeye çalıştığını, birilerinin mutluluğu için çabaladığını, birilerini eğitmeye çalıştığını biliyorsun. Bu bir sır değil. Artık. Herkes iyi olsun, sorun yaşamasın, kontrolüm altında olsun, benim çizdiğim alandan dışarı çıkmasın, çünkü bu alandan çıkarlarsa onları koruyamam. Yavrularını büyüten bir anne kedi gibi, ancak bir fark var. Anne kedi yavrularını eğitip, büyütüp, kendi hayatlarına bırakırken, sen anne kediliği hayatın boyunca yapıyorsun ve sana yaklaşan, iyi davranan herkese yapıyorsun. Diken üstünde bu yaşam ve ayakların acıyor. Artık bırakman gerekenler var, ne kadar sevsen de, ne kadar bağlı olsan da, ne kadar tutunduğun duygular olsa da, bırakman gerekenler var. Sen onları kendi alanında korudukça hem onları, hem kendini güçsüzleştiriyorsun. Kontrolü bırakma vakti gelmiştir belki. Kurtarıcı olma rolünü bırakma zamanı gelmiştir. Hayatından çıkarmak değil bu, kontrolü bırakmak. Sevgisizlik değil bu, özgür kılmak. Kendini. Korku ve kaygıların kendinden çok, başkalarının hayatları. Umutlarının,
Seninle başladı her şey ve şu an yeryüzünde kalan son kişisin.
Sen geldin bu Dünya’ya. Senin seçimlerindi. Ne kadar başkalarını suçlayacak bir ton sebebin de olsa, sen seçmiştin. Bu hayatı, o kişiyi, o işi, o çevreyi, bu geleceği. İçinden bir ses her zaman yapma diyordu, yaptın. Bu yola girme diyordu, girdin. Zorluklarını da biliyordun, zaferleri de. Hüznü de biliyordun, gülümsemeleri de. Seninle başladı her şey ve hala buradasın. Demek ki, devam etmek için gücün var, ne olursa olsun. Neden ben? diye sorduğun her an, gelen cevaplarla yüzleşeceğin bir süreçtesin. Çünkü diye başlayan her cevapta kendini bulacağın, kendinle yüzleşeceğin ve kendine hak vereceğin bir süreçtesin.
Çünkü diyeceksin, kendini olduğun haliyle kabul edemedin. Etmediler aslında. Onlar etmedikçe kendini değiştirmeye çalıştın, seçim yapıyorum sandın. Onların seçimlerini yaptın. Kendini geliştirmek yerine, onlar için değiştin. Kendinden ödün verdin ve şimdi büyük bir boşluk var. Çünkü onlar için iyi bir insan olurken,
Tek başına geçmek zorunda değilsin bu sınırı. Ancak sırf ayıp olmasın diye de yanında taşımak zorunda değilsin kimseyi bu tarafa. Ah. Kaç kez ayıp olmasın diye kendi yolunu uzattın? Üzülmesinler diye içine attın. Bu sınıra adım attığın an, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyorsun. Bu sınırı sen çizdin hatırlamasan da, defalarca. Bu tarafa doğru kişilerle geçebilirsem, doğru yerde olduğumu bileceğim demiştin. Doğru kişileri ararken geçti yıllar. İçine sinmeliydi. Olmadı, geri döndün. Tek başına geçtin, suçlu hissettin. Belki de bir şeyleri gözden kaçırmıştın. Hata yapmışım dedin geri döndün. Doğru kişiler değillermiş dedin, geri döndün. Aynı yolu tekrar, tekrar yürüdün ve yine bu sınıra geldin. Bu sınır çizgisi artık senin kısır döngün olmamalı. Biliyorum içinde bir yerde yine hata yapar mıyım korkusu var. Bu sefer de hata yaparsam tekrar yürümeye gücüm yok diyorsun. Artık geri dönmek istemiyorsun. Peki sana hiç kullanmadığın bir Asa olduğunu söylesem.
Yokuşun başında kendine verdiğin sözleri hatırla.
Derin düşünceler içinde, korkan gözlerle bakıyorsun olan bitene, çünkü tanımadığın bir sokaktan geçiyorsun, tanımadığın yüzler, tanımadığın evler. Mahallede kavgalar var, sadece yürüyüp geçmek istiyorsun. Biri bağırıyor ‘Her şey düzelecek.’ ama öyle sert bağırıyor ki, sen bunu güzel bir cümle olarak algılayamıyorsun. Kasvetli bu sokaktan çıkmanın en kolay yolu hızla uzaklaşmak. Ancak iki adım ilerisi, iki adım daha, birazdan bitecek dedikçe, bitmiyor. Bitmedikçe gücün tükeniyor ve birine soruyorsun. Korktuğun ve yargıladığın o kişiye soruyorsun, ‘çıkış nerede?’ Gösteriyor ve yolunu uzattığını düşünüyorsun. Çabalıyorsun, yoruluyorsun ve geri dönüyorsun. Sonunda gösterdiği yerden çıkıyorsun o sokaktan. O kişi, derinlere gömdüğün iç sesin. İşte bu süreçte en çok korktuğumuz yanımıza sormalıyız, ‘Çıkış nerede?’
Duymak istemediklerini duyabilirsin, görmek istemediklerini görebilirsin, ancak bu kasvetli sokaktan çıkış yolu gerçekleri duymaktan geçiyor. Kendi gerçeğine gözünü kapatmak, kendini karanlığa mahkum etmektir. Karanlığa mahkum edilmeyi hak etmiyorsun, bazen soruyorsun kendine ‘ben bunları gerçekten hak ettim mi?’ diye. Hak etmedin. Çünkü hak etseydin,